Son
Düşüyorum, ucu bucağı gözükmeyen bir yere doğru. Her yer karanlık. Ne zaman çakılacağımı bilmiyorum, uçuyorum bir bakıma. Kimse yok. Hiçbir şey duymuyorum. Sesin olmadığı bir yer burası. Renge sahip miyiz onu da bilmiyorum, dedim ya karanlık diye, belli olmuyor. Siyahtır belki de. Arada bir nefes alınıyor, izin veriyorlar. Uçarken nefes alındığını deneyimledim bu şekilde, hep izin verilse durmadan nefes alınabiliyor mu öğrenmem gerek. Yere çakıldığımda soracağım bunu, dostlar diyeceğim, şifreli konuşacağım, öyle boş lokma olmadığımızı anlasınlar diye. Ayağa kalktım. Gidip geliyorum, etrafı kontrol ediyorum, ayak sesleri geliyor. İrkilmişim, öyle dediler, geldiğini söylediler. Sonradan haberim oldu, haykırmış, gideceğim buralardan demiş. Aklıyla alay ediyorlar resmen. Ben ona demiştim ama sonu böyle olacak diye. Aklına o ilk gün geldi: "Soğuk bir aralık akşamı. Kapıdan içeri pembe montlu, kısa boylu, genç bir kız girdi. Üşümüş bir hali vardı, ellerini ovuşturarak bir sandalye